
Konular, mekanlar, sonsuz...
Röp: Cem Kayıran
Fotoğraf: Aylin Güngör
Stil: Ece Özel
Yasemin Mori, 2012 yılında yayınladığı ikinci albümü Deli Bando’nun ardından geçtiğimiz ay yeni albümüyle karşımıza çıktı. Edebiyat göndermeleri ve müzikal yeniliklerle dolu on şarkılık albüm, Finnari Kakaraska ismini taşıyor.
Albümün yayınlanmasıyla birlikte soluğu Yasemin Mori’nin yanında aldık, albümü masaya yatırdık ve Finnari Kakaraska’ya benzer şekilde, rengârenk bir fotoğraf çekimi yaptık!
Bana kalırsa ilk iki albümünden de izler taşıyan ama kendine has bir dil de geliştirebilen bir albüm olmuş Finnari Kakaraska. Parçalar nasıl bir ruh hâliyle, nasıl bir dönemde yazıldı? Albümün ilk parçacıklarını dinlerken kafanda canlanan hâliyle sona ermiş hâli arasında ne gibi benzerlikler, farklılıklar vardı?
Şimdi geriye dönüp düşününce şarkıları son derece keyifli bir hâlde, oyun oynar gibi yazdığımı fark ettim. Evde bilgisayar başında trompet, klavye ve loop processor ile sadece melodilerin akmasına, ortaya çıkmasına yarayacak altyapılar kaydedip sözlerle hayal gücüme sığınarak yaptım şarkıları. Sonrasında kaydettiğim eskizleri albümün prodüktörlüğünü yapan Can Çankaya’ya yolladım. Can her şeyden önce inanılmaz iyi bir dinleyici. Şarkıların gerek melodik yapısında gerekse sözlerinde gizli olan tüm şifreleri çözerek şarkının özüne inebiliyor. Can’ın bu özelliğine güvendiğim için onu düzenlemeler konusunda tamamen serbest bıraktım ve sonuçlar her defasında beni şaşırttı. İlk yaptığım demolardaki naif duyguyu koruyarak çok hassas tasarlanmış düzenlemeler yaptı, bu sayede bütün yaratım sürecinin izlerini şarkının en son hâlinde duyabiliyorsunuz.
Finnari Kakaraska’yı ilk dinlediğimde dikkatimi çeken detaylardan biri şarkılardaki “serbestlik” hissiydi. Özellikle vokallerinde ve ritmik katmanlarda bir salınmışlık var gibi geliyor bana. Bu aslında şarkı yazımında çok riskli bir unsur olabilecekken bütünlük fazlasıyla da korunmuş albüm genelinde. Senin için Finnari Kakaraska’yı en iyi tanımlayacak sıfatlar neler? Neden?
Şarkı yazarken kendimi bir hikâye anlatıcısı olarak görüyorum. Konular, mekânlar, sonsuz... Dolayısıyla serbest bir yazma tekniğim var. Bu serbest yazım tekniğini birebir olarak müziğime de uygulamanın peşindeyim, hissettiğin şey bu olabilir... Albümü en iyi tanımlayan sıfat “Finnari Kakaraska” bence. Orası benim düşünce dünyamda, öte diyarda bir âlem. Bu dünyadan izler taşıyor. İyi ve kötü arasındaki dualite orada da mevcut... Şen şakrak ama dramatik, mazlum ama cesur da. Orada maddeden manevi olana, taştan ruhani olana doğru durmayan bir döngü var. Dönüşüm çok daha hızlı olduğundan daha büyülü. Gerçeküstü bir dünya olduğu için daha az acıtıyor.
Finnari Kakaraska’nın prodüksiyonunda Can Çankaya ile çalıştınız. Can’la aranızdaki müzikal iletişimi, onun şarkılarına olan yaklaşımını nasıl yorumluyorsun?
Can’ın hem çok yoğun bir müzikal birikimi hem de yoğun bir duygu dünyası var. Şarkılarıma çok büyük bir nezaketle yaklaştı. Müzikal fikirlerimi koruyarak, hikayelerin ortaya çıkartacak düzenleme fikirleriyle geldi. Beni derinlemesine anladığını, söylediğim sözleri, anlattığım hikâyeleri özümsediğini düşünüyorum, müzikte bunun yansımalarıyla hep karşılaştım. Su gibi aktık.
Albüm isminden şarkı sözlerine bir çok edebiyat göndermesi dikkat çekiyor. Senin için şarkılarda yer verdiğin kitaplar, yazarlar ne ifade ediyor? Müziğin ve onlar arasında nasıl bir ilişki görüyorsun?
Çocukluğumun olayıdır okumak... Yazıyor olmayı da buna borçluyum. Hayal dünyamı canlandıran, beni toplumca kabul edilmiş değer yargılarından uzaklaştıran, gizli kalmış, insanların konuşurken ya da yaşarken ortaya çıkartamadıkları içsel, düşünsel bilgilere ulaşmak müthiş bir şey. insanın doğasını daha iyi tanımaya çalışmaktan zevk alıyorum.
“Ellerimin Karası”nda beni yazmaya iten Andre Gide mesela, onun romanlarında hep günah çıkartılması gereken bir yüzleşme, bir itiraf vardır. “Bu gölgeler güneşin mürekkebi” sözünü ise direkt Appoloniare’den aldım...
“Bitli Kaptan”da Halikarnas Balıkçısı’na selam ediyorum, Aganta Buruna Burinata! “Nedir acaba bu yıldızlar? Göklerde mısır, buğday patlatıyorlar galiba” dizelerindekine benzer bir espri var tüm şarkıda.
"Yazının devamı için Babylon Dergi'ye bakmanız yeterli..."