Öğle saati içki içmeye saatlerce methiye düzebiliriz.
Saatleri boşverin, hızımızı alamazsak birkaç günü ve kutlu doğum haftasını bile Word’de sabahlayarak geçirebiliriz.
Yalnız gelin görün ki bu öğle içmelerinin de maalesef bir adabı bulunmakta.
Öncelikle normal insanlar öğle vaktinde içmiyor ve normal insanların işleri bulunuyor.
Ya çalışma saatlerinde içilebilecek bir meslekte olmaları lazım bu insanların. Ya da işsiz olmaları lazım, ki o iş de biraz sakat. Para filan bazen lazım olabiliyor insana.
İkinci aklımıza takılan sorunlardan birisi de hava ve saat meselesi. Buna yarı-alkoliklerin tatlı tatlı kafa sallayarak onaylayacağı; “Doğru zamanda doğru havada içki içmek” olarak da tanımlayabiliriz.
Kışın veya yazın çatında öğle içkisi içilmeyeceğini, zaten orta ikinin sonuna doğru birayı keşfeden ergenler bile bilir.
Neyse meslek diyorduk.
Bu işsizlik işini pek beğenmedik. Öyle işsizken içince, hemen mahallenin pencereye yakın yaşayan ablaları “Alkolik it, bok iç” diye bir etiket yapıştırıyorlar ki... Bir defa ağzından çıkanı kulağı duysa, kulağı beyine bir iletse, beyin bir sindirse, gözün önüne gelse az önce dilediği dilek... Biz bir şey demiyoruz
“Biz alkolik değiliz ablası, sadece hafta sonları içiyoruz. Bir de hafta içleri.” demeden saniye duramıyor fakat insan.
Bu ve bunun gibi şirret insanlara şirin gözükmek için, Club Bangkok’u kurana kadar çalıştığımız, öğle içkisinin sırıtmadığı meslekler ve iş tanımları ahanda aşağıdadır:
Büfecilik.
Onur Yazıcı, 2004 – 2008 arası işlettiği büfeden toz kokan, tavuk suyuna çorba gibi midenizi bulandıracak hatıralarını paylaştı, biz yazdık.
Gaziosmanpaşa taraflarında işlettiği büfesinde dört sene boyunca türlü hikayeler, türlü komiklikler, yeri geldi mi kavgalar ve tartışmalar yaşayan Yazıcı’nın anlattıkları bir türlü bitmiyor. Esnafla sanki kırk yıllık arkadaşmış gibi kaynaşması, “Gaziosmanpaşa’nın çocuğu” lakabını alması ve öğle içkisine alışması hep bu dört olağanüstü sene içinde gelişti. “E be dürzü, hayvan gibi övdüğün işi niye bıraktın?” diye sorduğunuzu duyar gibiyiz. Öncelikle dürzü kelimesi hiç hoş değil, onu belirtmekte fayda var. İkincisi de Onur Yazıcı keyfine bırakmadı bu büfeciliği. Büfecilik demek kutu birayla yaşamak, onunla bir yastıkta kocamak demek, büfecilik demek arkada taburelerin kuşattığı sağlıksız rakı sofraları kurmak demek (en az 2 haftalık Arnavut Ciğeri veya Hollanda Futbol Takımı’nın formasını andıran renkteki Rus Salatası’nın eksik olduğu masalar direk kendini imha ediyor), büfecilik demek kafa hizasının yaklaşık bir metre yukarısında bulunan Show marka televizyonu uyanık kaldığın sürece izlemek demek. Bu saydıklarımız ne mi demek? Karaciğer iflası ve obezite, yine karaciğer iflası ve obezite ve sonuncusu da boyun fıtığı ve IQ’nun kalıcı olarak 65’e düşmesi demek. Yazıcı 2008 senesinin yaz ayında tövbe ederek mesleğini bıraktığını borsaya bildirdi.
Şu anda Club Bangkok’ta soldaki CD’leri çalıyor...
Oto galericiliği.
Doğu Orcan, çocukluğundan beri yapmak istediği, ona en çok yakışan baba mesleğindeki dönemlik parmak ısırtan başarısını anlattı, biz yazdık.
“Bir hafta BMW sürdüm, bir hafta Mercedes. Kız arkadaşım Mini istedi onu da sürdüm bir hafta, sonra kız arkadaşım Reno sür dedi onu da hızlıca sürdüm bir hafta. Çılgın aylar geçirdim emmioğlu” diye keyifli keyifli söze giren Orcan, baba mesleğinin püf noktalarını sanki bu mesleği icra edenler iflah olmaz itlermişçesine anlattı. “İşe gelir gelmez normal insanlar kendilerine koyu bir fincan kahve koyarken biz, “Nolcak ya?” cümlesini birbirimize sarfedip içimizi rahatlıktan sonra su bardağına viskimizi koyuyoruz. Güneşi batırana kadar viski, sonra torpido gözüne kafalar düşene kadar rakı... Ama damacanayla. Sonra efendim iyi sahtekar olmak lazım bu meslekte. Bu da çizgili ve mümkünse pahalı ama çirkin birçok takım elbisenin dolabınızda yer alması demek. Bir de karanlık mı karanlık, mahalle değil şehir baskısının da başındaki bela adamlarla ölümüne arabakankası olmak lazım. Zor iş” dedi. Bu saydıkları ne demek? Garanti siroz, garanti Ankaralı Turgut gibi gezmek ve garanti topuklarına kurşun yemek demek. Orcan 2012’de ismini Doğukan Orcan’dan Doğu Orcan’a çevirerek, şehirde borç taktığı tefecilerden kurtulmayı başardı ve “Otolara da oto galericiliğine de lanet olsun” diyerek jübilesini yaptı.
Şu anda Club Bangkok’ta ortaki CD’leri çalıyor...
Turistik balık restoranında gel gelcilik
Hakan Odabaşı yazlarını değerlendirdiği, bir nevi kişisel “Work and Travel”ını anlattı, biz yazdık. Ya kim yazacağıdı?
“Turistleri severim, balık da severim, hele balık etli turistlere bayılırım” diyerek dobra dobra söze giren saçsız DJ, açtı ağzını yumdu gözünü. “Bu mesleği yapanlar toptan şerefsizler sürüsü. Beni yıldırdılar. Karaköy’e, Galata Köprüsü’ne çıkamaz oldum. Gördüğüm gibi istifra ediyorum, bana bir şeyler oluyor, kapat kapat” diyerek ibretlik röportajı yarıda kesen sanatçı, gerçekten iyi çekmiş. “Turist kandırmak zor mesele. Türk olsa “Gel abim gel, abime bak, gel abi yengeyi de getir, onu da doyururuz. Anlarsın ya yengeyi doyururuz” filan desem gelip restorana oturuyorlar. Yabancıda ise durum farklı. “Yes please. Look at my brother yo. We’ll be eating your woman. We be burnin’. You know what I mean?” filan diyorum, tık yok. Heyecan yapıyorum, komiler dayıyor öğle rakısını... Kovulacam diye tırsıyorum, bulaşıkçılar dayıyor öğle prilini... Turist ablalarla kaynaşmaya çalışıyorum, garson abilerim veriyorlar öğle uhusunu derken bir baktım paramparça olmuşum.” diye ekledikten sonra kendisini Taksim İlkyardım’da devam eden Adsız Alkolikler toplantısına uğurluyoruz.
Şu anda Club Bangkok’ta sağdaki CD’leri çalıyor.
İbretlik hikayemizi dinlediysen, size leş bir davetimiz olacak.
Öğle rakısı içmek için en doğru zaman 17 Mayıs, üstüne aborjin olup gidilecek en doğru yer de Babylon. Geliniz. Biz olsak gelirdik.
DJ Sarıyılan AKA Kaan Sezyum ve müptezel Club Bangkok, 2000 UEFA Ruhu’nun aşık atacağı etkinliğin yazısını 17 Mayıs’ın mimarı Fatih Terim’den bir alıntıyla kapamak istiyor: ALLAHYARDIMCINIZOLSUN.
Etkinlik Programı
22:00 | Club Bangkok |